‘Delhi: Adventures in a Megacity’

08 Mart of 2011 by

Delhi’ye 2007’de geldiğimde hemen hemen her şeyi görmüştüm. Tüm müzeleri, Red Fort’u, Lotus Temple’i, Humayun’s Thomb ve liste böyle sürer. Fakat Jama Masjid’i ve Qutb Minar’ı atlamıştım. O yüzden bu sefer buraları da görmek için iyi bir fırsat fakat sanırım Banu’yu beklemeyi tercih ediyorum. Bu arada Banu vize ve pasaport işlemleri yüzünden birkaç gün daha geç gelecek.

Eyvah yine yalnız kaldım derken aklıma ISB’den tanıdığım Nuria (İspanyol) ve Paul (Fransız) geldi. Onlarda geçenlerde Delhi’ye taşınacaklarından bahsediyorlardı. Facebook’tan mesaj attım ne âlemdeler diye. Hemen cevap verdiler, araştık ve geldiğimin ertesi günü Khan Market’de buluştuk. Khan Market turistlere hitap eden çok güzel mağazaların ve kafelerin olduğu bir yer. Orada Big Chill Cafe’de İtalyan yemeği yedik ve geçmiş günlerden Haydarabad’dan bol bol konuştuk. Paul bir sound engeneer. Nuria ‘da medya işinde. Nuria geçen sene ISB’ye Instituto de Empressa’dan exchange MBA öğrencisi olarak gelmişti. Sevgili Paul’de ona eşlik etmişti. Şimdi de yine aynı hikâye tam tersi şeklinde.

Paul bir sürü konserde ve festivalde çalışmış iyi para kazanmıştı. O yüzden Hindistan’a taşınma kararı alıp bir yıl aradan sonra tekrar buraya gelmeye karar vermişler. Nuria’da Servantes’den işi kapmak üzere ama ayda 1000 Doları az buluyor haklı olarak. Muhteşem bir CV ve deneyim var kızda. Umarım biran evvel o da istediği işe kavuşur. Biraz düşünmek üzere. 2 – 3 gün sonra Pune’deki (Bombay’e yakın) Osho Ashram’a yoga ve meditasyona gidecek.

Neyse, muhabbeti bir türlü bitirmedik ve evlerine geçtik. Delhi’nin güneyinde Malviya Nagar’da İsviçreli Hintli bir ailenin evinde bir oda tutmuşlar. Çok değişik bir evdi, daha ilk girişte kanım ısındı. Eski mobilyalar, İngiliz zamanından kalma dekorasyon ve tablolarla dolu tuhaf bir ev. Sonique ve Savina evin sahibinin torunları. İş için geçici olarak Delhi’ye gelmişler bir kaç aya İsviçre ye geri dönüyorlar ama evi boş tutmaktansa kiralamayı tercih ediyorlar. Şansıma bana da bir oda verdiler hem de gecesi 500 Rupi’ye daha iyi ne olabilir. Delhi’nin merkezinde eğlence dolu bir ortam. Üstelik aşçısı ve temizlikçisi ile birlikte tam servis. Kocaman bir odam oldu daha ikinci günden.

Her akşam bir partiye gittim. İlk gece Fransızların düzenlediği 90’lar partisinde tek Türk olarak boy gösterdim. Açıkçası, ne onlar beni ne de ben onları sevdim. İkinci gece, Amerikan konsolosluğundaki partiye gittik. Evet, iki gecedir Hindistan’da değil gibiydim. Hele Amerikan partisi tam bir deneyimdi. Amerikan Pastası’ndaki sahneler bir bir yaşanıyor insanlar tuhaf tuhaf oyunlar oynuyorlardı. Kızlar bir tek bikini üstü ve kısacık eteklerle dolanıyor, zenci oğlanlar tüm kaslarını ve dövmelerini sergiliyordu. Her yer bilardo masası ve air hokey de doluydu. Ben, Amerikalı Hintli bir oğlanla (sonradan çok iyi arkadaşım oldu: Sonik’le Savina’nın kankası) tüm geceyi masa tenisi oynayarak atlattım Allahtan. Bu arada çok komik detaylar var tabi. Mesela Nuria; fosforlu pembe mini etek giymiş iki siyah kız aralarında İspanyolcaya benzeyen bir dil konuşunca: ‘where are you from’ diye sordu. Kızlardan biri de karşılığında: ‘Are you okay’ diye Nuria’yı bir güzel tersledi. Yani asla siyahlara ‘where are you from’ diye sormamalısınız. Çünkü sonuçta hepsi Afrika asıllı ve hala acayip alınıyorlar haklı olarak. Nuria’nın tipine gülmeden duramadık!

3. gece artık hiç bir yere gidecek halim kalmadı. Bugün tüm gün çamaşır yıkayıp Conught Place’de dükkânları gezdim.

4. gün: İşte sonunda Banu geldi! Mutluluktan uçuyorum. Banu, Şişli Terakki Lisesi’nden en yakın arkadaşlarımdan. Banu’yu tanıdığımdan beri hep Asya’da beraber gezme hayalleri kurmuşuzdur. Tam 5 yıl sonra gerçekleştiğine ikimizde inanamıyoruz. O da şaşkın, bende şaşkınım. Banu’nun annesi buranın bir numaralı tekstil firması Fab India’nın sahibi Bim’le arkadaş olduğu için, Banu bir kaç gün Bim’in yanında kalacak ama istediğimiz zaman görüşebileceğiz. Şansa bak ki, Banu’da Malviya Nagar’da kalıyor bu kadar olur. Ben Shivaliq’da, o ise Panchil Park’ta. Auto ile 10 dakika sürüyor.

Daha ilk buluşmamızda muhteşem bir gün geçiriyoruz. Bim; arkadaşları ve oğluyla beraber çok entel muhabbetlere dalıyor muhteşem mevzular tartışıyoruz. Piyasa’ya yeni çıkan Open (İndian Newsweek) dergisinin yazarlarından biri, İngiliz bir designer ve editör bir çift ve William (Bim’in yazar oğlu). William, ‘How to make İndia Work’ diye bir kitap çıkarıyor çok yakında, bir iki aya. Konu o kadar ilgimi çekiyor ki, bende development üstüne özelleşmek istiyorum sonuçta bu kadar olur. Tam da Amritya Sen’in Argumentative İndian adlı kitabını okuyordum dolayısıyla bahsettiği birçok şeyle ilgili fikir sahibi olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Kitabını almak için sabırsızlanıyor bir yandan da ilerde belki bestseller bir yazar olacak birinin yanında oturup yemek yemekten gurur duyuyorum. William bizi çok seviyor ve yine çok yakin bir yazar arkadaşının yeni çıkan imzalı kitabini hediye ediyor: Sam Miller’in ‘Delhi’ adventures in a megacity.’ Tam da yaşadıklarımın üstüne cuk oturdu yani.

Akşamüzeri Banu’yla Hindistan’daki ilk konserimize gidiyoruz. Bim’de bizimle. Bakhti Utsav kutlamaları: sufi müzik gecesi, Nehru Park’ta… Anlatılamayacak kadar güzeldi.

Ertesi gün hava kapalı ve soğuk, o kadar şanslıyız ki, serin serin. Delhi’de görmemiz gereken her yeri bir günde bitiriyoruz bu sayede. Jama Masjid’in yakınlarında meşhur Karim’s Place’de bir güzel yemek yiyor inanılmaz enteresan sokaklara girip bisikletli riksa turu atıyoruz. Müthiş macera.

Son gece: Kailash Kher konseri!

İste beklenen an geldi. Bim’in sayesinde La Meridien Hotel’de terör konferansının düzenlediği Kailash Kher konserine bedava davetiye alıyoruz.  Rüya gibi! En ama en sevdiğim Hintli şarkıcı. İlk defa sari giyip, sufi müziğinin derinliklerine dalıyoruz.

Previous:

Ahmadabad’da Tek Başına, Yapayalnız

Next:

Renklerin ve pozitif enerjinin bayramı; Holi’de Bombay’e doğru…

You may also like

Post a new comment