20 Ocak 2009
Kaldığım otelin (Valentin) yemekleri o denli nefis ki, otelde 3 J.D’ye kalırken yemeklere 4 J.D veriyorum. Yoğurtla Hindistan cevizini karıştırıp içine de biraz şeker koymuşlar, öyle enfes bir tat vermiş ki, diğer yemekler oldukça leziz görünümlü, hepsi de çok güzel. Uzun zamandır böyle bir sofra hem görmedim hem tatmadım. Yemekler harika, otel harika, rüzgâr ve serin hava harika ve tabii ki Petra.
Sokaklar inişli, yokuşlu. Bir inişe kendimi kaptırırken yokuşta afallıyorum. Zira yorucu dik yokuşlar var. Hatta insanlar evlerine gitmek için dik merdivenleri tırmanıyorlar. Burada yaşamak tırmanmak demek sanki…
Aklım yemekte olduğu halde otelin yolunu tuttum. İnsanı alıp götüren cinsten bir rüzgâr var. Ciddi soğuk. Kendimi içeri attım. İnsanlar bir salonda oturmuş ‘Indıana Jones’ izliyorlar. Ben de oturup izlemeye koyuldum…
Kaldığım oda ranza yataklı ve sanırım 12 kişilik. Farklı ülkelerden birçok sırt çantalı. Onlara ve kendime turist diyemiyorum zira arada çok bariz ve ayırıcı farklar var. Sırt çantalılar bir yer görmekten ziyade yolda olmak, bir yerden bir yere gidiyor olmak, yaşama bildik sınırların ‘dışından’ bakmak isteyen insanlar. Bir noktada artık tıkandıkları, aynı şekilde devam edemeyeceklerini hissettikleri için yollara düşenler. Kılık kıyafetinden tutun da, bakışlarına, konuşmalarına ve mütevazılıklerine kadar kendilerini hemen belli edenlerden. Salaş, geleneksel, mütevazı ve hesaplı yerler ve seyahat şekli onların seçimi. Ve hatta seçimden bile bahsedilemez belki; rüzgâr nereye götürürse. O yüzden de gittiğim herhangi bir yerde bir şekilde oraya gelmiş ve orada yerleşmiş olanlarına bile rastladım. Yardım kuruluşlarında gönüllü olarak çalışanlarına da, 1 – 2 aylığına yollara düşüp de bir yıldır yollarda olanlarına ve uzun çok uzun yolculukları devam ettirenlerine de. Cebinde parası kalmayınca bir yerlerde çalışanlarına bile…
Fark ettiğim bir şey daha var; insan olduğu yerde kalınca daha çok para harcıyor, oysa hareket halindeki biri o parayı hem keyifle hem severek ve daha çok şey yaparak harcıyor. Para da yetiyor zaten, bir şey istemeden, beklemeden dolaşınca…
Mesele, şartlanmaların dışında bir yaşama bakış atabilmek, rahatlayabilmek, gevşeyebilmek meselesi. Ve bu insanlar özellikle, batının organize, hazır ve kuralcı yapısının dışına; doğuya doğru gidiyorlar. Doğunun henüz batılılaşmamış, bozulmamış yanına…
Kesinlikle, yaşamların içinden geçiyor olmak, bir yerlerde bir tadımlık kalmak ve süre giden bir akışta bir yolcu olduğunu bilerek, bunu hissederek dolaşmak çok ama çok farklı ve özgürlük kokan bir deneyim…
Ve birçokları için bu bir yaşam şeklini almış bile; yol nereye götürürse…
Ve kim bilir nerede durursa…
You may also like
-
28 Mar
Haleb Yolunda
Doğu'ya Yolculuk / Selma Akar20 Şubat 2009, Haleb, Suriye Mir ve Sania ile beraber Homs’a doğru yola düştük yeniden. ...
-
25 Şub
Şam-ı Şerif
Doğu'ya Yolculuk / Selma Akar24 Aralık 2008 Palmyra’dan ayrıldıktan sonra cebimde çölden izin alarak aldığım bir avuç kumla beraber ...
-
16 Şub
Başka Yola Doğru
Doğu'ya Yolculuk / Selma Akar12 Aralık 2008, Hama Sabah 6.25 treniyle Halep’e geri dönüyorum, sırf tren yolculuğu yapmış olmak ...
-
13 Mar
Vadi Ramm’da Ay, Yıldızlar ve Gece
Doğu'ya Yolculuk / Selma Akar18 Ocak 2009, Ürdün. Gece hiç bu kadar sessiz ve ışıltılı olmamıştı… Vadi Ramm. Vadi ...